Cumartesi, Nisan 12, 2025
Ana SayfaSöyleşiSafranbolulu sanatçı Hasan Alp ile hayata dair

Safranbolulu sanatçı Hasan Alp ile hayata dair

Bugün konuğum uzun zamandır röportaj yapmak için fırsat kolladığım bir isim, Hasan Alp. Sanatıyla, duruşuyla, samimiyetiyle ve sosyal projeleriyle çok özel bir isim. Hasan Alp’le Safranbolu Eski Çarşı’da buluştuk. Babasının aynı zamanda kendisinin de işletmiş olduğu küçük aktar dükkanlarında samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Tanıdığım için kendimi şanslı hissettiğim isimlerden biri. Üretkenliğini takdir ediyorum. Öyle üretmek için de üretmiyor. Her şarkısı, her sözü emek verilmiş, insanın kalbine dokunan sözlerden oluşuyor. “Burada yaşayan bir sanatçı olarak Safranbolu’ya borcum olduğunu düşünüyorum” diyerek yaşadığı şehrin o sıcacık, samimi hallerini şiirlerinde, şarkılarında, kliplerinde bütün insanlara duyuruyor. TİHA muhabiri Başak Buse Dombaycı, Hasan Alp ile Türk pop müziğinin duayeniyle yaptığı düeti, bestelerini, kliplerini ve hayatı hakkında konuştu.

Müziğe nasıl başladınız? Bir eğitim aldınız mı?

Müziğe şöyle başladım. Benim çocukluğum Safranbolu’ya bağlı olan Yazıköy’de geçti. O zaman ortaokula giderken içinde babamın da bulunduğu bir heyet, okulda saz kursu verdirelim demiş. Yani müziğe başlamam iki üç ay gördüğüm o saz kursuyla oldu.

Üniversitede veya lisede bunun üzerine profesyonel bir eğitim almadınız mı?

Bizim dönemimizde güzel sanatlar lisesi yoktu, üniversitesi de yoktu o yüzden kendimi şanssız hissediyorum. Keşke olsaydı diyorum, keşke okusaydık, okumayı çok isterdim. Aslında alaylı bir müzisyenim diyebiliriz.

“İSTANBUL’A KASET ÇIKARMAK İÇİN GİTTİM, BİR AY İNŞAAT İŞÇİSİ OLARAK ÇALIŞTIM”

Müziğe başladığınız dönemde İstanbul kaset çıkarmak için çok iyi bir yerdi oraya gidip hiç bunun için çabaladınız mı?

Ooooo! Çok gittim bununla ilgili anlatacak hikayelerim var… Tabi şimdi 90’lı yıllar o zamanlar mp3, cd ve internet yok. İnsanlar müzik dinlemek için ya kaset alacak ya da radyo dinleyecekler. O yıllar radyo da bu kadar yaygın değil.  Küçük Emrahlar, küçük Onurlar, küçük İbolar, Doğuşlar’ın yeni ünlü olduğu dönem. Genç neslin de biraz sesiniz varsa ben de kaset yapabilirim ben de şöhret olabilirim isteği geliyor. Bir de ben aynı zamanda radyo programcısıydım ve İstanbul Unkapanı’na kaset çıkarmak için gittim. Hem de referanslı gittim. Cengiz Kurtoğlu hayranıyım Cengiz Kurtoğlu’nun arkadaşı rahmetli Ali Ergüven, Cengiz Kurtoğlu’nu aradı dedi ki yeğenimi gönderiyorum işte bir dinle. O dönem İstanbul’a giderken de radyo programcılığı yaptığım için belli bir kesim kaset çıkarmaya gittiğimi biliyordu yani o gazla gittim diyeyim. Gittiğimde Cengiz Kurtoğlu dizi çekimi için memleketine gitmiş. Tarabya’da gazinolarının olduğu bölümün karşısında Alman Konsolosluğu’nun misafirhanesi var. Kuzenim de orda inşaat işçisi. Onları ziyarete gittim. İnşaatı taşeron firma yaptırıyor. Beni görünce dedi ki ben seni radyodan, televizyondan tanıyorum, Karabük’e gelince de izliyorum. Dedim ki; benim bir ay sonra tekrar gelmem lazım. Dedi gitme Cengiz Kurtoğlu gelene kadar dur, inşaat kıyafetlerini giy, sana yevmiye yazayım. O zaman bekarız tabi genciz de İstanbul’a gelip gitmek de para gerektiriyor ve ekonomik özgürlüğümüz de tam elimizde değil.  Olur dedim ve Cengiz Kurtoğlu gelene kadar çalıştım. Yani oraya gittim ama şimdi dönüp baktığımda tamamen cahil cesareti olarak görüyorum. Yani ses güzelliğiyle bir şey olunmuyor, saman alevi gibi olanlar da evet şöhret oldular ama kalıcı olamıyorlar. Bunun için o dönemi cahil cesareti olarak görüyorum.

Şimdi olsa yeniden gider miydiniz?

Şimdi olsa giderim ama hazırlıklı giderim. Eğitim alırım, şan dersi alırım, kendimi geliştiririm ve çok daha hazırlıklı giderim. Ama o yıllara dönecek olursam o aklımla tekrar gitmezdim.

İstanbul’da inşaat işçisi olarak çalıştığınız dönemde yaşadığınız ilginç bir olay var mı?

Şöyle bir anım var; darphanede bir iş varmış taşeron firma bizi bir günlüğüne darphaneye götürdü ve o zamanın Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel oraya gelecekmiş. Biz de el arabalarıyla bir şeyler taşıyoruz falan neyse çalışmaları haber yapmak için Show TV gelmiş. Beni görmesinler diye sanki düşmanıma uçar gibi bir duvarın arkasına siper aldım. Karabük’te beni kaset çıkarmak için gitti biliyor ya bak bak gitmiş inşaatta çalışıyor demesinler diye Show TV ekipleri gidene kadar o duvarın arkasında saklandım.

İlk sahne deneyiminiz nasıldı ve kaç yılında yaptınız?

Askere kadar çok aktif ve profesyonel olarak bir sahne yapmadım. Askerde orduevinde seçmelerde müzisyen var mı dediler ve seçmelere katıldım. Orduevinde solist olarak görev yaptım. Askerden sonra radyo, televizyon programcılığı ve müzisyenlik beraber başladı ve hala da devam ediyor.

“CENGİZ KURTOĞLU HAYRANIYIM”

Bir müzisyen olarak dinlediğiniz ve örnek aldığınız bir sanatçı var mı?

Biraz önce de dediğim gibi ben bir Cengiz Kurtoğlu hayranıyım. Benim sesimi de Cengiz Kurtoğlu’na benzeten olur. Belki etkilenmişimdir, belki yapısaldır bilmiyorum ama gençliğim Cengiz Kurtoğlu şarkılarının üstüne inşa edilmiş anılarla dolu. Çünkü müzik öyledir, bir dönem bir şarkıyı dinlersiniz 20 yıl sonra dinlediğinizde zamanda yolculukla sizi o yıllara götürür. O şarkılarda anılarınızı hatırlarsınız. Benim de tüm anılarım Cengiz Kurtoğlu şarkıları üzerine.

Günümüzde müzik bilgisi ve sesi olmayan birçok insanın meşhur olduğunu görüyoruz. Sözü ve bestesi size ait olan çok sayıda parçanız var ancak Türkiye’de sizi tanıyan çok fazla bir kitle yok. Bugüne baktığımızda Türkiye’deki müzik sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok doğru, hak etmeyen insanların hak etmedikleri yerde olduğunu görüyorum. Türkiye’deki müzik sektörünü ben şöyle değerlendiriyorum, toplumsal ahlakı bozmak için bir ideoloji olarak insanları şöhret yapıyor ve onları örnek model olarak gençlere sunuyor. Bizim şu anda Türk sanat müziğimiz, Türk halk müziğimiz aslında o kadar zengin bir kültüre sahip ki fakat şimdi bu müziklerimizi ulusal kanallarda ve programlarında göremiyoruz. İyi ki TRT var. Evet benim bestelerim, kliplerim var. Hatta ‘Canımsın’ klibinin Bedirhan Karakurt hocamı da anmak istiyorum yönetmenliğini yaptı ve gerçekten çok emek verdiğimiz bir klip. Şöhret olamadım konusuna gelince, ben baba mesleği yaptığım için kliplerimi çektikten sonra bunun için biraz uğraşmak gerekiyor. Yani radyolara gitmek, gezmek, gerekirse pr yani paranızla bir yerlerde yayınlatmanız gerekiyor. Ben işin bu kısmında zayıf kaldığımı düşünüyorum. Dediğim gibi baba mesleğini yapıyorum. Şifalı bitkiler üzerine, o da geniş bir zamanımızı alıyor. Yaz dönemi, bitkileri topluyorsunuz, onların yağlarını çıkartıyorsunuz vs. Bir de ben kaderci bir insanım, şöhret olmak insanın hayatını baştan başa değiştirecek bir olayın tesadüfen olduğunu ya da tesadüfen olmadığını düşünüyorum. Gençken şöhret olmayı çok isterdim ama yaşım ilerledikçe, evlendikten sonra özellikle de çocuklarım olduktan sonra önceliklerimiz ve beklentilerimiz değişiyor. Biraz daha aile saadeti, huzur, düzenli bir hayat ön plana çıkıyor. Ama kedi erişemediği ciğere mundar dermiş olmasın şöhret olmak ister miydim evet, insan bestelerini geniş kitlelere duyurmak ve hep bir ağızdan okunmasını her müzisyen, her üretken insan ister diye düşünüyorum.

“BU ŞARKIYI EŞİME İTHAF ETMEK İSTİYORUM”

Sözü bestesi size ait olan demişken ‘’Canımsın’’ şarkısı nasıl ortaya çıktı, sevdiğimiz kişiye mi yazdınız bu şarkıyı?

Bu şarkıyı ben yazdığımda o radyoculuk, televizyonculuk dönemlerine yeni başlamıştım. Tabi bekar olduğum dönemdi, şimdi bir isim verip evliliğimi riske atmak istemem. Şaka bir yana şunu söylemek istiyorum. Benim ‘Bağışla Anne’ diye bir şarkım var. Bu şarkıda annesi vefat etmiş bir insanın annesi sağken onu ihmal ettiği ve öldükten sonra duyduğu pişmanlığı anlatıyor. Bu şarkıyı her dinleyen insan bana diyor ki annen vefat mı etti? Benim annem sağ. Ben o şarkıyı ablamın bir arkadaşının duygusuyla yazdım.  Ablama demiş ki; anneniz sağken gidin onu öpün, koklayın çünkü öldükten sonra çok pişman olursunuz ve ben o duyguyu aldım, gittim ‘Bağışla Anne’ şarkısını yaptım. Yani üretken bir insanın empati duygusunun çok gelişmiş olması gerekiyor. Bir arkadaşının duyduğu aşk acısıyla bir arkadaşının çok güzel bir aşkıyla da şarkı yazabiliyor olması gerekir. ‘’Canımsın’ı’’ da ben şuna yazdım diyebileceğim bir isim yok ama bu şarkıyı eşime ithaf etmek istiyorum.

Bu klipte anneniz ve babanız nikah şahidinizdi. Onları bu klipte oynamaya nasıl ikna ettiniz?

Onlardan ziyada eşiniz başka bir kast oyuncusuyla size bu klibi çekmenize nasıl verdi diyebilirsiniz. Benim için bu daha zordu. Babam zaten ekranları sever, annemin de beni kırması mümkün değil. Dedim ki, siz de bu klipte olun yıllar sonra bu bir hatıra olarak kalsın. Klipte benim eşimi oynayan oyuncu kast ajansı oyuncusuydu ve eşimi bu konuda ikna etmek çok zor oldu. Şöyle diyeyim eşimin gönlünü almak için her gün eve çiçekler, çikolatalar gidiyordu. Empati yaptığım zaman sevdiğin bir insanı başka biriyle nikah masasına oturmasını görmesi zor bir durum.  Şöyle bir şey anlatayım, eşim ‘Bağışla Anne’ klibinde hep setteydi ama bu klipte hiç gelmedi. Bir de o nikah sahnesini çekerken o kadar konsantre olmuşuz ki annemin suratı düştü. Eşimi düşünüyor, torunlarını düşünüyor, sanki ben gerçekten başkasıyla evleniyormuşum havasına girdi ve gerçekten morali çok bozuldu. Güzel bir hatıra kaldı ama eşim hala ben nasıl izin verdim kendime inanamıyorum diyor.

“O DRON BANA ÇARPSAYDI ŞÖHRET OLURDUM AMA ÖLÜ BİR ŞÖHRET!”

“Canımsın” şarkınızın klibini izledim ve aklıma şu takıldı, uçurumun eşiğinde bu klibi çekerken düşmekten korkmadınız mı? Nereden aklınıza geldi orada klip çekmek?

Orayı doğa gezginleri keşfetmiş ve ben sosyal medyada orada çekilmiş bir iki gelin ve damat fotoğrafı görmüştüm. Çok merak ettim, gittim, baktım ve gerçekten doğa harikası bir yer. Ama dediğiniz gibi çok tehlikeli, aynı deprem gibi bugün de çökebilir ,100 yıl sonra da çökebilir, hiç de çökmeyebilir. Ben orda çekilecek  klibin çok ilgi göreceğini düşündüm. Gerçekten de çok ilgi gördü. Şunu söyleyeyim çektikten ve yayınladıktan sonra Doğal Taş Terası halk da öğrenmiş. Gidenlerin sayısı arttı ve tehlike arz ettiği için orada araştırma yapıldı. Valilik orayı tel örgüyle kapattı. Düşme konusuna gelince klip çekiminde bir arkadaşımız düşme tehlikesi yaşadı. Orada çok korktum.  Ben de şöyle bir şey yaşadım hatta video görüntüleri de var. Klip çekiminden sonra basın açıklaması yapacaktık ve basındaki arkadaşlar dediler ki sanki klip çekiyormuş gibi bir sahne alıp onu da dron ile çekelim yani dron beni çekiyor, kayanın ucundayım onun arkasında bir dron daha bizi çekiyor. Sonra çekim bitti, ben de ayağa kalktım, arkamı döndüm, dron operatörleriyle sohbet ediyoruz onlar da dronları geri çağıracaklar. Sonra arkamdan dronun bana yaklaştığını ses olarak hissettim ve geri dönmemle dronla burun buruna geldik. Refleksle kendimi aşağı eğdim. O dron bana çarpsaydı muhtemelen şöhret olurdum ama ölü bir şöhret.

“Safranbolu Güzeli” parçanızla Türkiye’nin müzik yıldızlarından biri olan Erol Büyükburç ile düet yaptınız. Erol Büyükburç’la nasıl tanıştınız ve bu projede nasıl bir araya geldiniz?

Bir dönem İstanbul’da televizyon programı yaptım. O dönemde ünlü konuklar alıyorduk. Çok büyük bir kanal değildi, yani çok ünlülerin gelmeyeceği. Erol abi ünsüz demiyorum ama o mütevaziliğinden geldi hani daha çok Berkant, Ayhan Aşan gibi konuklar alıyorduk. Erol ağabeyi de bir hafta konuk aldım, çok da güzel bir programdı. Biraz o söyledi biraz ben söyledim, onun şarkılarını dinledik, onunla sohbet ettik falan ve programdan sonra dedi ki sesin çok güzel benim bir projem var: Türkiye’nin illerinde İzmit’in pişmaniyesi, Safranbolu’nun lokumu, Mersin’in tantunisi gibi bir projem var ve senin sesini çok beğendim, bu projeye seni dahil etmek istiyorum dedi. Ben de tabi ki seve seve kabul ettim. Çünkü Erol Büyükburç Türk pop müziğinin mimarlarından biridir gerçekten ve bence Türkiye’de gelmiş geçmiş en büyük şöhret gören isimdir. Bugün o isim Tarkan’ken, kendi döneminde de Erol Büyükburç’tur. Mesela duymuşsunuzdur Erol Büyükburç konsere arabayla gidiyor ve hayranları arabanın çamurluklarından tutup arabanın tekerlerini yerden kesiyorlar ve yaklaşık 100 metre araba havada konser alanına gidiyor. Böyle bir şöhret düşünün yani onun için bu teklifi seve seve kabul ettim. Karabük’te de sosyal bir proje vardı.  Erol abiyi oraya davet ettim. Alman eşi Ute Hanımla beraber geldiler. O gün Kadir İnanır’ın taş evde misafir olduğunu öğrendik. Rahmetli Sumru Hanımla beraber gelmiş. Gazeteciler bana Erol abi ile Kadir İnanır’ı bir araya getirelim bize de güzel bir haber olur dediler. Oraya gittik Kadir İnanır ve Erol abiyle sohbet ettik, kalabalık bir halk vardı tabi. Oraya dönemin Safranbolu Belediye Başkanı Necdet Aksoy da geldi. Benim kameramanım ve mikrofonum yanımdaydı ve röportaj yaptık. O röportajda ‘Safranbolu’nun Güzel Kızı’ eserinin temeli atıldı.

“NE EROL ABİ NE DE BEN BU PROJEDEN PARA ALMADIK”

Bu projenin masrafları kim tarafından karşılandı?

Erol abi asla bu projeden bir para almadı, ben de almadım. Sadece stüdyo ve yönetmek ekip masrafları Safranbolu Belediyesi tarafından karşılandı. Ben böyle bir isimle tanışmaktan onun sahne tecrübelerinden yararlanmaktan ve Safranbolu’ya da uzun yıllar sonra bile dinlenebilecek bir eser hediye etmiş olmaktan çok mutluyum.

“Safranbolu’nun Güzel Kızı” projesinin oluşum aşaması ve çekimleri kaç gün sürdü?

Aslında klibi izlediğiniz zaman söz ve müzik Erol Büyükburç yazıyor, aslında sözleri beraber yazdık. Hatta Erol abi nasıl bir eser yapalım diye soru sormuştu ve fikir olarak ben de Safranbolu konak, han, hamam, binalar, Arnavut kaldırımlar falan olsun ama bunu aşkla bütünleştirelim dedim. Temayı orda belirledik sonra ben Erol abiye mail yoluyla Safranbolu’ya ait dokümanlar göndermeyi başladım. Erol abi bir kıtayı yazdı ve ortaya hece vezni çıktı. Ben de o hece vezniyle yazmaya devam ettim. Aynı zamanda Erol abi de yazıyordu. Sonra hepsini bir araya topladık ve ortak bir paydada buluşarak sözleri birleştirdik. Sözler o şekilde çıktı, beste tamamen Erol abiye ait. Yani bunun stüdyo aşaması, sözlerin yazılması yaklaşık bir ay sürdü. Gece 12.00 gibi stüdyodan çıktık, şarkıyı aldık ve İstanbul’dan Safranbolu’ya doğru yola koyulduk, sabah 5-6 sularında Safranbolu’ya geldik, yerleştik ve sabah saat 8.00’da sete dedik. Erol abi 80 yaşında düşünebiliyor musunuz ve inanın klip setinde herkesten daha enerjikti. Yani kliple beraber yaklaşık 1.5-2 aylık bir süresi oldu.

Şiirlerinizde, şarkılarınızda Safranbolu hep ön plana çıkmakta, sizi hiç tanımıyor olsam Safranbolu aşığı biri olduğunuzu canı gönülden söyleyebilirim. Yeniden dünyaya gelseniz yine Safranbolu’da mı yaşamak istersiniz?

Kesinlikle buna hiç düşünmeden evet derim. Yani ben denizi de çok seviyorum, deniz kenarında yaşamayıda, mesela deniz kenarında yaşayan bir insan için deniz sıradanlaşır mı? Safranbolu’ya ben her gün geliyorum iş yerim burada ama Safranbolu hiçbir zaman sıradanlaşmadı. Buranın bu otantik dokusu, ruhu, yani burada bir ruh, bir yaşanmışlık var. Düşünsenize 100 yıl önce şu sokaktaki bir insan ne görüyorsa siz şu an onu görüyorsunuz. Bu çok büyük bir his. Tekrar dünyaya gelsem yine Safranbolu’da yaşarım. Yaptığım şarkılarda ve çektiğim klipler de burada yaşayan bir sanatçı olarak Safranbolu’ya borcum olduğunu düşünüyorum. Mesela Erol abiyle yaptığımız Safranbolu’yla ilgili şarkının klibi gerçekten kanallarda yayınlandı ve biz de birçok kanala konuk olduk, orda milyonlarca insan bir kez daha Safranbolu’yu bir vesileyle görmüş ve tatmış oldu.  Ben de bir sanatçı olarak Safranbolu’yu tanıtmak istiyorum. Hatta buradan da söyleyeyim, yaklaşık 10 yıl önce yazdığım bir şiir ‘Safranbolu Gibi’ işte şimdi onun stüdyoda okumalarını yapıyoruz, klip de çekeceğiz ve şiir olarak yayınlayacağız.

Sizce bir şarkıcı şarkılarını bestelerken hangi kriterleri gözetmeli?

Şu an da bizim nesil için çok büyük bir yara çünkü güncel şarkılara baktığımız zaman eskiden popüler dünyada 5-6 tane ünlü vardı. Kimdi bunlar Bülent Ersoy, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur… yani bir elin parmaklarını geçmeyen. Şimdi Safranbolu’da bir konser oluyor diyorlar ki şu isim geliyormuş ben tanımıyorum. Ben müzisyenim ve bizim kuşak bu rap müziğini bilmiyor. Daha çok Y ve Z kuşağı dinliyor. İçerisinde birçok argo kelimeler var, hatta küfürler var bu beni çok üzüyor ve toplum ahlakını bozmak için bunun bilinçli olarak yapıldığını düşünüyorum. Bir şarkı sözü yazarı yaşadığı toplumun değerlerine saygı duyarak yazmalı diye düşünüyorum.

Şarkı söylerken gerçek bir sanatçının hislerini merak ediyorum, yani içinizde o an o duyguyu gerçekten yaşıyor musunuz yoksa sadece sesinizi insanlara duyurmak için mi söylüyorsunuz?

Herkesin iyi veya kötü günü olur. Ben de bazen sadece iş olsun diye şarkıyı söylediğim zaman şarkının içine giremiyorum ve bu da karşıya yansımıyor. Eğer o gün keyfiniz yerindeyse her şey yolundaysa kendinizi sahneye ve şarkıya konsantre ettiyseniz şarkıyı zaten yaşamanız lazım ki dinleyen de bunu yaşasın, o duyguyu alsın. Öyle bir şarkı olur ki dinlersiniz bir şey hissetmezsiniz ama bir başkasından duyarsınız tüyleriniz diken diken olur. İşte onu söyleyen o şarkının içine girmiştir. Yani çoğunlukla şarkıyı yaşarım ama her zamana olmaz. Bazen sadece yapmam gerektiği için, orda olmam gerektiği için, profesyonel olarak o şarkıyı söylerim.

Bayrak Radyo Televizyon Kurumunda “Hasan Alp’le Sizin İçin” programını yaptığınızı biliyoruz, bize bu programınızdan bahseder misiniz?

Yani söylediğim gibi radyo, televizyon programcılığı ve müzik aynı anda başladı. Bir teraziye koysak müziğin yanında televizyon programcılığı daha az kalamaz. Hem kamera önü hem kamera arkasını çok seviyorum. Çünkü kurgularımı, VTR’lerimi hep kendim hazırlıyorum. Televizyon programım müzisyen olduğum için genelde müzik içerikli ama her zamanda şuna dikkat ediyorum, sosyal projelere başladığım ilk günden beri onlara önem veriyorum.  Övünerek asla söylemiyorum ama ben şehrimde bir çocuk varsa, şehrimde bir huzur evi varsa sanatçı olarak kendimi onlara karşı sorumlu hissediyorum. Projelerimde yaşlılar haftasıysa huzur evine gidip programımı orada yaparım.   23 Nisan’da Karabük’teki bütün özel çocukları mekânda topladım ve dönemin valisi kulaklarını çınlatıyorum Sayın Can Direkçi programa katıldı ve orda bütün özel çocuklarla beraber 23 Nisan’ı kutlamıştık. Aynı zamanda televizyon programlarımda Safranbolu’nun kültürü, kına geceleri, tarihi yerlerini VTR olarak hazırlıyorum ve şarkılar arasında bu VTR’leri seyircilerle paylaşıyorum.

Yaptığınız bestelerden ve radyo programınızdan geri kalan vaktinizde birçok sosyal projede yer alıyorsunuz bize biraz bahseder misiniz?

Bu seneki bir projeden bahsetmek istiyorum. 3 ve 6 Aralık engellilerle ilgili özel günler. Ben programlarımda   bu arkadaşlarımızı konuk alıp onlarla şarkı söylerim. Bir programda başıma şöyle bir şey geldi. Engelliler haftası ‘Gör Derneği’ vardı ve onları konuk aldım dedim ki ben ne yapabilirim onlar için, gittim ve bir yaş pasta aldım, üzerine mum, maytap falan koydum ve yaktım engelliler haftanız kutlu olsun dedim ve bana dediler ki biz kutlamalardan çok inciniyoruz bizim durumumuz kutlanacak bir şey değil dediler. İnanın orda yer yarılsa da içine girsem dersiniz ya, farkında olmadan onları kırdığım için hem çok üzüldüm hem de büyük bir farkındalık oluştu. Bu röportajı okuyanlar kendilerini bir yoklasınlar. Engelli yakınınız var diyelim, engelli haftanız kutlu olsun mu? dersiniz veya diyorlar ki engelli haftası coşkuyla kutlandı ama engellilerin bundan rahatsız olduğunu ben o zaman deneyimleyerek anladığım. Ağaç yaş iken eğilir mantığıyla milli eğitim müdürlüğü iş birliğiyle tüm okullarda şair yazar Döndü Açıkgöz Hanımefendiyle birlikte bu sene ‘’Kutlama değil anlaşılmak istiyorum’ temalı bir şiir ve resim yarışması yaptık.  Jüri üyelerimizde Güzel Sanat Fakültesi Dekanı Anıl Ertok Atmaca ve birçok değerli isimler vardı.  Ödüllü olduğu için kapı kapı gezip esnaflardan para istedik.  İnanın çocuklardan o kadar çok şiir ve resim geldi ki jüri üyeleri bile çok zorlandı. Biz bu vesileyle yüzlerce çocuğun aklına kutlama değil onları anlamamız gerekiyor, engellilerde bizim gibi bu dünyada yaşayan, âşık olan insanlar. Onların ruhunda herhangi bir engel yok. Belki bu yıl ki projemizde temayı değiştirip onunla ilgili bir resim yarışması yapabiliriz.

“YAPTIĞIMIZ İŞLERİ BİZ UNUTUYORUZ AMA İNSANLARIN HAYATI BOYUNCA UNUTAMAYACAĞI DUYGULARA VESİLE OLUYORUZ”

 Sahnede veya televizyon programında unutamadığınız bir anınız var mı?

Sahnede değil belki ama televizyon programında var. Düşündüğüm zaman hala tüylerimi diken diken eden hatıram var. Yine bir 23 Nisan’dı ya da yeni yıldı tam hatırlayamıyorum. Yaklaşık 17-18 yıl geçti üzerinden.  5000 Evlerde “Güleç Sevgi Evleri” var o zaman Bulak’taydı ve “Bulak Çocuk Yuvası” diye geçiyordu. Onları canlı yayına konuk aldım. Müdürü Mahir Bey vardı kulakları çınlasın şimdi emekli oldu. Dedim ki müdürüm devlet bu çocuklara yemek, kıyafet veriyor ne eksik var, bu çocuklara ne yapabilirim. O zamanlar ateri oyunları vardı, çocuklar ateri ve bisiklet istiyorlar dedi. Bu konuşma programdan yaklaşık 15 gün önce geçti. Ben de gittim esnafları dolaşa dolaşa 2 bisiklet 2 tanede de televizyona bağlanan ateri aldım ve stüdyoda üzerlerini büyük bir örtüyle örttüm, sonra da çocuklarla şarkı, türkü söylerken dönemin valisi Cemalettin Sevim, Allah rahmet eylesin Karabük valisi eşi hanımefendiyle beraber programa konuk olmuştu. 20 yıl sonra dükkândan içeri bir çift girdi, kucağında çocukları ve hanımefendinin annesi yanlarında, bir şey sordular tam çıkacaklarken beyefendi geriye döndü abi sen beni hatırlamazsın ama ben o yaptığın programa Bulak Çocuk Yuvası’yla katıldım. O bisikletleri ve aterileri gördüğümüz zaman ki mutluluğumu hala hissediyorum dedi. O benim için hiç unutamayacağım bir olaydı. Yaptığımız işleri belki biz unutuyoruz ama insanların hayat boyu unutamayacağı duygulara vesile olduğumuzu gördüm bu benim televizyon programında yaşadığım en sıra dışı olaydır.

Şu an kalbimizdeki Hasan Alp bir şair, sanatçı ve radyo programcısı ancak biz şu an sizinle Derman Ali Baba’nın aktar dükkanındayız bize biraz babanızdan ve baba mesleğinden bahseder misiniz?

Ben 21 yıl önce radyo, televizyon programı ve müzisyenlik yaparken babamın yanına geldiğim zaman babam bana çay söylerdi. Yani şunu söylemeye çalışıyorum, misafir gibi babamın yanına gelirdim. Bir gün o zamanlar iş yerimiz Arasta Çarşısı’nda babamın yanına yine ziyarete geldim ve içeriye 60- 65 yaşlarında bir beyefendi girdi. Babamın eline sarıldı ve ağlamaya başladı. Ağlamak değil de mutluluk gözyaşı deriz ya. Olay şuymuş; kızı sedef hastalığından iyileşmiş ve babama teşekküre gelmiş. Ben o olayla karşılaştığım zaman babamın ne kadar hayırlı bir iş yaptığını orda hissettim ve babamla çalışmam gerektiğini düşündüm. O günden sonra bütün hayat planımı değiştirdim. Günüm Karabük’te televizyon binasında geçiyordu, bazen esnafların arasında, sahnelerde ve artık iş yerime gelmek istiyordum.  Babamdan bu işi öğrenmeye başladım ve yaklaşık 20 yıldır da babamın yanında çalışıyorum.  Babam anneannesinden el alarak bu işe başlamış ve üzerinde çalıştığı 7-8 tane rahatsızlığa formüller geliştirmiş. Şimdi de bu meslek nesilden nesile aktarılarak devam ediyor.  Her mesleğe saygım sonsuz tabi ama para kazanmak geri planda biz daha çok insanların şifaya kavuşmasına vesile oluyoruz. Baba mesleği yaptığım için mutluyum babam da bu konuda çok mutlu. İyileşen hastalar aradığı zaman şunu söylüyorlar Allah uzun ömür versin, Ali babayı kaybettikten sonra bu iş devam etsin. 20 yıldır emek veriyorum ve gücüm yetene kadar da devam ettireceğim.

“BELKİ BİR DÖNEM PARLARLAR AMA SONU HÜSRAN OLUR”

Müzikle ilgilenmek isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?

Eğitim, eğitim, eğitim. Eğitimsiz müzik kısır olur. Bugün İbrahim Tatlıses ya da Bülent Ersoy gibi bir ses çok sıra dışı, bunlar milyonda bir gelecek büyük sesler. Eğer müzik yapmak istiyorsanız kesinlikle eğitim almanız şart. Karabük için konuşuyorum, artık güzel sanatlar lisemiz, fakültemiz var ve çok şanslılar. Yani şöhret olmak için ben bir rap şarkı yapayım, bir klip çekeyim, bunu da Tik Tok’ta yayınlayayım da ünlü olayım hevesine asla girmesinler. Çünkü kalıcı şöhret olamazlar. Belki bir şarkıları tutar, insanlarda etkileşim olur, paylaşım olur, belki bir dönem parlarlar ama sonu hüsran olur. Onun için hayatlarına müzikle devam edecek olanlar bu işin eğitimini alsınlar. Bir diğer tavsiyem ise; şöhret olmak için ve para kazanmak için yapılan şarkılar karşıya geçmiyor. Siz sanatınızı yapacaksınız şöhret onun arkasından oluşacak. Kendinizi kaliteli bir iş yapmaya adamanız lazım. Amacınız eğitimli müzik yapmak, iyi müzik yapmak olsun derim.

Muhabir: Başak Buse Dombaycı

Diğer Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Haberler

Son Yorumlar

hulyaokyanus609@gmail.com Açık KBÜ’de “Ekonomi, Gençlik, Gelecek”