KARABÜK (TİHA) – Zamanın ilerlemesiyle birçok geleneksel meslek unutulmaya yüz tutarken; bunlardan biri olan hamutçuluk, teknolojinin gölgesinde kaybolmaya başladı. At arabalarının artık neredeyse tamamen ortadan kalkması, bu mesleği icra eden ustaların sayısının da hızla azalmasına neden oldu. Bu zanaatın son temsilcilerinden biri ise Mustafa Altıoğlu.
Bir Zanaatın Hikâyesi: 1955’te Başladı
1944 yılında Alaşehir’in Şeyh Sinan Mahallesi’nde doğan Altıoğlu, hamutçuluğu bir akrabasından öğrenerek 1955 yılında mesleğe adım attı. Küçük yaşlarda çırak olarak başladığı bu yolculukta, 1966’da askerden döndükten sonra kendi dükkânını açıp saraçlık yapmaya başladı. O günden bu yana mesleğini bırakmadan sürdüren Altıoğlu, zamanla işlerinin azalmasına rağmen mesleğine olan bağlılığını kaybetmedi. “Eskiden düğünlerimizi sanatımızla yapardık. Şimdi ne beygir kaldı ne de ona koşulan hamut” diyen Altıoğlu, mesleğin zamanla nasıl yok olduğunu üzüntüyle dile getiriyor.
Hamut Nedir?
Hamut; at arabalarına koşulan atların omuzlarına yerleştirilen, deri ve keçeden yapılan özel bir koşum takımı. Sadece bir eşya değil; el emeği, sabır ve ustalığın birleşimi. Atın omzuna tam oturacak şekilde hazırlanması gereken bu takımlar, el işçiliğiyle tek tek üretiliyor. Koyun derisi, keçi derisi, dana derisi ve kösele gibi malzemeler kullanılarak yapılan hamutlar, başlık ve paldem gibi başka parçalarla da destekleniyor. Altıoğlu, bir hamutun bir günde tamamlanabileceğini belirtiyor: “Sabah başlarsan akşam biter. Atın boynuna tam oturacak şekilde yapılmalı. Dikişler ve bağlantı noktaları sağlam olmalı, aksi halde hayvana zarar verir.”
Motorların Gelişiyle Gelen Sessizlik
Yıllarca bağlarda ve tarlalarda beygirlerin çektiği arabalar, şehre hem ses hem hareket katardı. Ancak motorlu araçların yaygınlaşmasıyla bu tablo hızla değişti. Artık ne beygir kaldı ne de onları süren arabalar. Dolayısıyla hamutlara da ihtiyaç kalmadı. Altıoğlu, “Şimdi kimseye hamut lazım değil. Millet motorlu oldu, tarlalar ise makineli… Meslek temelli bitti” dedi.

Hamutçuluğun Ruhuyla Yaşamak
Altıoğlu, bugünlerde dükkanında pek müşteri olmasa da işine her gün gidip geliyor. “İş olursa çalışırım, olmazsa bağa giderim” diyen Altıoğlu, mesleğini bir geçim kapısından çok, bir yaşam tarzı olarak benimsediğini anlattı. Mesleğinin zor kısmının olmadığını söyleyen Altıoğlu, çift zamanı evden kaçarak yağmurda ve çamurda sevinçle işe geldiğini belirtti.
Bir Mirasın Ardından
Mustafa Altıoğlu’nun çocuklarına ya da yakınlarına bu mesleği aktaramaması, aslında sadece bir iş kolunun değil bir kültürün de yok oluşu anlamına geliyor. Zira onun anlattığına göre, hamutçuluk aileden gelen bir miras değil, öğrenilerek yaşatılmış bir değer. Fakat şimdilerde onu öğrenmek isteyen kimse de kalmamış. “Bir zamanlar başlık yapardık, badem ve boncuklu… Arabaya koşmak için paldem yapardık. Şimdi hiçbiri yok” ifadesini kullanan Altıoğlunun kelimelerindeki burukluk sadece işini değil, işiyle birlikte yaşanan bir dönemi de kaybetmenin hüznünü yansıttı.
Editör: Halil Tükenmez